Özel Yetkili Savcı'nın ifadesinin alınması için çağırdığı MİT Müsteşarı Hakan Fidan, son günlerde Türkiye'nin en çok konuştuğu isim olmuştu. Peki Hakan Fidan kimdir?

Denizli'de bir yerel gazete, başarılı bir üst bürokratla hemşeriliğin kente karizma sağlayacağını düşündüğünden olsa gerek, "Hakan Fidan hemşerimizdir. Öğretmen olan babası Devlet Fidan, 1972-75 arasında Gazi İlköğretim Okulu Müdürüydü" diye yazdı. Bu bilginin yanlış olduğunu, Fidan'ın aslen Denizlili olmadığını söylemekle yetinelim ve bir özel bilgi verelim:

Hakan Fidan 1968 yılında Ankara'da dünyaya geldi.
Ankara'nın Ulus semtinde şair Mehmet Âkif Ersoy'un, İstiklal Marşı'nı yazdığı mekân olan Taceddin Dergahı'na yakın bir evde büyüdü. Dergah, şimdilerde Mehmet Âkif Ersoy Müzesi olarak anılıyor. Metnin başlığında "Yeni devletin sır küpü" olarak nitelendirdiğimiz Hakan Fidan'ın Türkiye Cumhuriyeti devletinin marşının yazıldığı evin yakınlarında büyümüş olması manidar. MİT Müsteşarı'nın, yine Ankara'da geçen ilkokul, ortaokul ve lise yıllarından sonraki yaşam öyküsü ise kısaca şöyle:

1986'dan 2001 yılına kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nde 15 yıl astsubay olarak görev aldı.Askerliği kendi isteğiyle bırakan Fidan, University of Maryland University College'den Yönetim ve Siyaset Bilimi alanından lisans dereceleri aldı.Bilkent Üniversitesi'nde "Dış Politikada İstihbaratın Yeri" isimli teziyle master yaptı. Aynı üniversitede 2006'da da "Doğrulama" başlıklı tez ile doktora yaptı.

Viyana'da Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nda, Cenevre'de Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Enstitüsü'nde ve Londra'da Verification Technologies Research Center'da akademik çalışmalarını sürdürdü.Hacettepe ve Bilkent üniversitelerinde akademisyenlik yaptı.Almanya'daki NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu Karargahı'nda da çalışan Fidan, 2001'den itibaren iki yıl Avustralya Büyükelçiliği'nde Kıdemli Siyasi ve Ekonomik Danışman olarak görevi yaptı. 2003'te Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) Başkanlığına atandı.

14 Kasım 2007'de Başbakanlık müsteşar yardımcılığı görevine gelen Fidan, 2008 Kasım ayında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine atandı.8 Mart 2008'de de Uluslararası Ahmet Yesevi Üniversitesi mütevelli heyeti üyesi oldu. ve bu görevinden Şubat 2011'de istifa etti.

17 Nisan 2009'da Millî İstihbarat Teşkilatı müsteşar yardımcılığına getirildi. Emre Taner'in görev süresinin dolmasının ardından, 25 Mayıs 2010 tarihinde MİT Müsteşarı görevine atandı.Fidan, büyükelçi iken MİT Müsteşarlığı’na getirilen Sönmez Köksal’dan sonra dışardan teşkilatın başına getirilen ikinci isim oldu.

7 Şubat 2012 tarihinde Başsavcı Sadrettin Sarıkaya tarafından, KCK operasyonu kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmasıyla ülke gündemine oturdu.Hakan Fidan'ın Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı'na getirilmesinin ardından teşkilatın yeniden yapılandırılması için hummalı çalışmaların içine girildi. MİT, iç ve dış istihbarata yönelen iki ayrı yapıda yönetilmeye başlandı.

Bölgedeki etkinliğin artırılması için dış istihbarata özel önem verilerek terör örgütü PKK'ya karşı önemli istihbarat çalışmaları yapıldı. Emniyet ve askeri kaynaklarla sağlanan istihbarat paylaşı sayesinde terör örgütünün ağır kayıplar vermesine neden olan nokta operasyonlara imza atıldı.

Hakan Fidan'ın MİT'in tepesi geçmesine en büyük tepkiyi İsrail verdi. Müsteşar olarak ataması daha yapılmadan önce dış basında başlayan karalama faaliyetleri resmi görevin başlamasıyla birlikte hız kazandı.

İsrail'in önde gelen gazetelerinden Haaretz, Hakan Fidan göreve gelir gelmez Mossad'ın, bu atamadan kaygı duyduğunu öne süren bir haber yayımladı. Bu alışageldik bir şey değildi. Türkiye'de herhangi bir gazete, sözgelimi SABAH, Tamir Pardo'nun, Mossad'ın başına atanmasının MİT'te kaygı yarattığını yazsa ne tuhaf karşılanır değil mi? Ama nedense Mossad'ın Fidan'la ilgili kaygısı Türkiye'de pek de garipsenmedi. Hatta İsrail'in kaygılarını gözeten kimi kesimler, Fidan'ı görevden aldırmak için gönüllü şövalyeliğe bile soyundu.

Siyonist lobiden Fidan’a tehdit

İsrail, Hakan Fidan’a medya yoluyla saldırmaya devam ediyor. Göreve geldiği günden bu yana İsrail kaynaklı imaj zedeleme ve algı operasyonlarına maruz kalan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik uluslararası kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırma saldırılarına yeni bir halka eklendi. Daha önce Washington Times ve Wall Street Journal’da yayınlanan ve Fidan’a yönelik “iftira” olarak nitelenen suçlamalarda bulunan makalelerin devamı niteliğinde bir yazı Washington Post gazetesinde yayınlandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos Dünya Ekonomik Forumu sırasında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e “One minute” çıkışını yaptığı panelin moderatörü olan gazeteci David Ignatius, MİT Müsteşarı’nın İran’a İsrail hesabına çalışan ajanların listesini verdiğini iddia etti. Jewish Press ise şu skandal ifadeleri kullandı: “Hakan Fidan bir sabah arabasında özel bir sürprizi hakediyor.”

MİT'İ NASIL YÖNETECEĞİNİ YILLAR ÖNCE YAZDI
Geleceğin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı, şimdilerde "devletin aklını" temsil eden gizemli kurumun başına geçmesinden 11 yıl önce, o zamanlar yüksek lisans öğrencisi olduğu Bilkent Üniversitesi'nde çok önemli bir tez hazırladı. Tezin başlığı, "İstihbarat ve Dış Politika: İngiliz, Amerikan ve Türk İstihbarat Sistemlerinin Mukayesesi" idi. Altı bölümden oluşan bu tez; istihbarat tarihinin, dış politika ve istihbaratın etkileşiminin, İngiliz, ABD ve Türk istihbaratlarının yapısının incelendiği ve son bölümde de istihbaratta çağın gereklerine uygun bir atılım için çeşitli önerilerin sunulduğu 86 sayfalık bir metindi.

Tezin temel argümanlarından biri başarılı bir dış politika için güçlü istihbaratın zaruri olduğu, ki bu da itirazsız kabul görecek bir argüman. Fidan, tezinde "İyi istihbarat, her zaman iyi dış politikayı garanti etmez, ama kötü istihbarat yanlış politika doğurur" diyor.

Fidan, tezinin giriş bölümünde Soğuk Savaş'ın hüküm sürdüğü yıllarda Türkiye'nin dış politika konseptini "Soğuk Savaş döneminde Türkiye, dahili gelişmelere odaklanıyordu ve bu yüzden dış istihbarat toplama ihtiyacı duymadı. Bunun yerine NATO müttefiklerinden gelen istihbarata bağımlı kaldı" şeklinde iki cümleyle özetliyor. Fidan'ın tezine göre, aktif dış politika izlemeye başlayan bir Türkiye'nin daha etkin bir haber alma ağına sahip olması gerekecekti -ki bu öngörü- tezin 1999 senesinde yazıldığı hesaba katılırsa çok değil, birkaç yıl sonrasından itibaren gerçekleşmeye başladı.

Tezde istihbarat sistemini kurarken rejimin yapısının büyük önem taşıdığına dikkat çekiliyor ve Türkiye'nin rejiminin "parlamenter demokrasi" olduğu düşünülürse Batı ülkelerinin istihbarat mantalitesine yakın bir anlayışın Türkiye'de de yerleştirilmesi gerektiği belirtiliyor. Buradan, sözgelimi totaliter eski Sovyet istihbarat modeli ya da yabancı ülkelerde suikastlar gerçekleştiren İsrail'in Mossad'ı tarzı bir yapılanmanın Türkiye'ye uymayacağını çıkarmak mümkün. Bununla birlikte Fidan, eski Türk istihbarat yapılanmasını İngiliz ve Sovyet sistemlerinin bir karışımı olarak nitelendirdi. Tezin sonuç ve öneriler bölümünde de Hakan Fidan, Türkiye'nin güçlü bir dış istihbarat yapılanmasına ihtiyaç duyduğunu anlattı.

Bu görüşlerin yer aldığı yüksek lisans tezini Fidan, eski sayılabilecek bir dönemde, Mayıs 1999'da hazırlamış. 13 yıl önce, henüz 31 yaşında iken hazırladığı tezde Türkiye'nin sahip olması gereken istihbarat konseptini anlatan birinin "yeni Türkiye devletinin sır küpü" olmasında şaşılacak bir şey yok.