EŞİNİ SIR GİBİ SAKLIYORDU İLK FOTOĞRAFLARI BEĞENİ REKORU KIRDI...

Kendisi her daim ideallerinin ve onurunun peşinden eşiyle birlikte el ele koşmuş bir vatandaş. Onu özel kılan tüm yeteneklerinin yanında Fox Tv Ana Haber spikeri “ailemizden biri” Fatih Portakal’ın eşi olması…

Kendisi her daim ideallerinin ve onurunun peşinden eşiyle birlikte el ele koşmuş bir vatandaş. Onu özel kılan tüm yeteneklerinin yanında Fox Tv Ana Haber spikeri “ailemizden biri” Fatih Portakal’ın eşi olması…

Onun adını ilk kez Fatih Portakal’dan duyduk ekranlarda. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli için sarfettiği “Sen aile ne demek bilmezsin. Senin çocuğun yok ki” sözlerine ne kadar üzüldüğünü milyonlar önünde anlattı Fatih Portakal.

Ama Armağan Portakal’ı tanıdıkça, onunla konuştukça anladık ki kocaman bir dünyası var. Kurumsal hayatın tüm stresinden kaçmak için kendi freelance işini kurmuş, pazarlama sektörüne yeni bir kimlik kazandırmak için adımını atmış ve başarılı da olmuş bir kadın. Profesyonel koçluk, rüzgar sörfü, yardım organizasyonları… Herşeye vakit ayırabiliyor… Başarılı erkeğin “yanındaki” başarılı kadın Armağan Hanım’a merak edilen herşeyi sorduk;

Armağan Portakal kimdir? Biraz dinleyebilir miyiz sizden? 44,5 yasındayım daha dogrusu 40+ (plus) yaşındayım diyorum buna ben. 40 yas ve sonrası cünkü bence bıyolojiık bır yaş değil bır ruh yaşı. Aslen Salihlili’yim. 3 kız kardeşiz biz. Ben en küçükleriyim. Çevre mühendisiyim fakat çevre mühendisliğini yapmadım bilinçli olarak. O zaman oyle bir karar verdim cok severek okudum. Ardından pazarlama sektöründe yani pazarlama departmanında çalışmaya basladım. 22 yıldır çalısıyorum bundan 8 yıl once iş hayatıma, kurumsal hayata bir son verekek istifa edip sistem dışına çıktım. Sonra İstanbul’a geldik ve ben tekrar kurumsal hayata girmedim. Pazarlama yol arkadaşlığı dediğim freelance, kendıme farklı bir sistem kurdum bunun yanında da yeni hobiler edindim fotoğraf çekmek gibi rüzgar sörfü gibi. Özellikle fotoğraf benim için hani çok önemli fotoğraf sayesinde sürekli yeniı yerlere gidiyorum, yeni hikayeler yeni fotoğraflar ve bunların hikayeleri beni çok zenginleştiren ve aynı zamanda kişisel gelişimime gerçekten katkı sağlayan bir hobi. Sosyal sorumluluk aktiviteleri yapıyorum. Yani çektiğim fotoğraflar bir işe yarasın diye. TÜRGÖK Türkiye görme özürlüler kitaplığı yararına sergiler açtım kabartma kitapları için. Ondan sonra “Tesadüf” isminde küçük bir kitabım var. Tesadüf benim hayat boyu böyle küçük bir ajandaya başımdan geçen olaylar sonucu not aldığım kısa kısa sozler, minik minik, hani minicik hikayeler gibi, eteğimdeki taşları döktüğüm birşey. Onu önce sadece eşime dostuma bir yılbaşı hediyesi yapmak için bastırmıştım. Ama arkasından sonra Pastiga yayın evi bastı. Şimdi kitapçılarda satılıyor. Tesadüfün boyu çok ufak ufacık bır kitaptı , ama bir sürü sosyal sorumluluk aktivitesine katıldı. Sonra boyu büyüdü normal kitap boyutuna geldi . Ama burnu büyümedi diyorum ben.

Pazarlama için çok farklı birşey kol oluşturmuşsunuz olaya farklı bir pencerenden bakıp “yol arkadaşım” diye tabir etmişsiniz. Bunu ev ortamından gerçekleştirmek biraz zor olmuyor mu? Markalara destek olmak, marka yaratmak ya da tanıtmak home office olarak yapılabilir mi? Aslında şöyle şimdi ben pazarlama adına çok farklı birşey yapmadım. Normal pazarlama tecrübelerimi farklı bir yöntemle insanlara sunmaya başladım. Bunun adı pazarlama yol arkadaşlığı. Ben artık hiç bir şirketin bordrolu elemanı olmadan, onların organisazyonunda olmadan dışardan sanki sanal bir pazarlama departmanı gibi çalışıyorum. Sorumluluklarını alıyorum. Bir danışman gibi değilim ben. Belli zamanlarda gidip; belli görüş teastisinde bulunup geri dönmüyorum. Birfiil onların pazarlama departmanı oluyorum. Çünkü o firmaların genellikle pazarlama departmanı olmuyor. Onların dışardan bir çalışanları olması da çok işlerine geliyor. Hem tecrübeye ulaşıyorlar hemde çok büyük süreklilik arz eden bir mali yük omuzlarında olmuyor. Çünkü bordrolarında değilim. Daha rahat gibi görünsede mesuliyeti daha fazla bir yöntem. Birde aynı anda birkaç tane işle uğraştığınız için de aslında bazen çok keyifli bazen çok stresli olabiliyor. Ama neticede benim kendi bağımsızlığım elimde olduğu için bir kurumsal çatı altında olmadığım için bu beni çok mutlu eden birşey. Ben kurumsal hayattan çıkarkan pazarlama direktörüydüm. İstifa edip dışarı çıktığım zaman o özgür hayatın içinde küçüçük bir balık olduğumu fark ettim. Fakat kocaman tertemiz okyanusta olmanın değerini çok iyi biliyorum o yüzden bu bağımsızlık güzel birşey. Pazarlama, satış, marka yönetimi gibi stresi yüksek düzeyde olan bir iş kolunu keyifli hale getirdiğinizi söyleyebilir miyiz?

Evet. Ben bir risk aldım. Sistemin dışına çıktım. Ama hiçbir zaman pişman olmadım. Belki de bu iş hayatımda verdiğim önemli ama güzel kararlardan birtanesi oldu. İstifa etmekle sıfıra vurduk Fatih’le ikimiz. Ondan sonra birden bire bir gelir kaybınız oluyor. Ama bir taraftan da bir sürü alışveriş yapmışsınız. 8 ay boyunca devam eden kredi kartı borçları falan oluyor. Riski almaya değermiş. O yüzden ben hiç bir zaman pişman olmadım, beni ruhen zenginleştiren birşey oldu. Bir sürü farklı sektörlerle çalışma imkanım oldu. İstanbul’a gelince hizmet veren tarafına geçtim. Dolayısıyla burnumu sürte sürte bir sürü yeni şey de öğrendim. Daha da devam ediyor. Şimdi bir de profesyonel koçluk sertifikası aldım. Eğitimlerine gittim bir de onu ekledim şimdi.

Yaşam koçluğu değil mi bu? Yaşam koçu değil. O çok iddali. Hayatında ufak ya da büyük farketmez bir değişim yaratmak isteyen ama bu konuda da yanında bir yol arkadaşı arayan insanlara destek vereceğim. Onlara profesyonel hangi alanda istiyorlarsa o alanda bir koçluk yapmaya çalışacağım. Çok yeni daha bu hafta aldım sertifikamı.

Anladığım kadarıyla siz biraz kendi doğruları, kendi istekleri yönünde ilerleyen bir insansınız kaybetmek de olsa işin ucunda olsa. Eşinizin karekteri de biraz bu yönde. Tanışmanız nasıl oldu peki Fatih Bey’le? Fatih’le ben ikimiz de her zaman distürümüz şudur; Onurumuzdan vazgeçmeden inandığımız şeyleri yapıcaz ve inandığımız şeyleri söyleyeceğiz. Bu zaten Fatih’in bütün iş kariyerinde de şuandaki yaptığı işte de her zaman dışarı yansıyan bir şey. Bizim tanışmamız şöyle oldu. Benim annemin bir tanığıyla ve Fatih’in annesinin tanıdığı aynı kişi. O Fatih Avusturalya’dan gelmiş. Neticede oğlan büyümüş annesi de evlendirmek istiyor. Annelerimizi tanıyan ortak bir hanım “Aa demiş böyle böyle Feriha Hanım’ın kızı var.” Beni tanımıyor normalde ama Feriha Hanım’ın küçük kızı yaş olarak uyuyor diye. Onlarda “Aa evet tanışsınlar olur mu acaba” demişler sonra iste birbirimize telefon numaralarımız geldi gitti. Biz görüşmeye başladık ve 9 ay içerisinde tanıştık nişanlandık evlendik. 17 yıldır evliyiz daha doğrusu 16,5 yıl Eylül’de 17 yıl olacak. Güzel, uzun bir yol yürümüşüz birlikte. Görücü usulüyle tanıştınız, ailelerin vasıtasıyla. Bir evlenme teklifi, romantik bir hikaye çıktı mı Fatih Bey’den? Romantik bir şey çıkmadı ama aksine şöyle birşey oldu. İlk akşam dışarı çıktık döndüğümde ablamla beraber yaşıyoduk o zaman izmirde. İkimizde çalışıyorduk. Evimiz falan vardı. Ablama demiştim ki “Abla bu iş olmayacak yani çok efendi, çok kibar birisi ama ben istemiyorum” demiştim. Ama telefonda da söylemek istememiştim. Hayırlı olsun inşallah yolumuza başkaları çıkar çok teşekkürler işte. Bir daha görüşmeyelim diye telefonda söylemek lazımdı. Yüz yüze söyleyeyim. Çünkü çok samimi çok doğal birisi diye demiştim ablama. Sonra bir kere daha çıktık. Ben bu sefer çok beğendim Fatih’i. Üçüncü kere çıktık beğenmedim. Bir daha çıktım beğendim. Böyle papatya falı gibi… Hatta bir yıl başı geldi çiçek göndermiş ben o çiçeği aldım fırlattım. Ne sanıyor kendini, çok özel biri mi sanıyor? falan diye. Teşekkür de etmedim derken işte hakikaten sonra bir gün evet tamam evlenelim dedim. Nişan, söz derken oldu.

Aklınızı çelen bir nokta olmadı mı? “İşte bu evleneceğim adam…” Tamamen akışında mı gitti? Yani akışında gitti. Ama bir de şöyle bir şey var mesela. Tanıştıktan sanıyorum 1,5-2 ay sonra bir bayramdı. 10 günlük tatildi. Biz o zaman hiç görüşmedik. Ama kendimi sürekli Fatih’i düşünürken buldum. Şimdi olsaydı buna gülerdi, şimdi olsaydı o buna böyle bir şey söylerdi falan. O zaman işte “aa” dedim. Fatih içimi ısıtan biridir benim. Çok güvendiğim… Onu düşündüğüm zaman içim ılık ılık olur. Sırtımı güvenle yasladığım o hissi verir.

Ne gibi zorluklar yaşadınız yaşam hakkında “İstanbul’a geldik” dediniz, “Sıfırı gördük” dediniz. Bu zamanlarda birbirinize nasıl destek oldunuz? Biz istanbul’a gelme kararını çok kısa bir sürede aldık. Hatta gelmeseydik o dönemlerde bir balık restoranı açma projemiz vardı harıl harıl. Aslında fikren ona hazırlanıyorduk ve bir sürü ön çalışmalarını, maliyetlerini yaptık. Dükkan bulmuştuk. Onlar varken kanal d’den Fatih’e teklif gelince dedik ki biz yaşımız müsait restoranı ilerde emekli olunca da açarız. Ama İstanbul’u bir deneyelim. İlerde sonra ah niye gitmedik demeyelim dedik ve kabul ettik. 1 hafta sonra İstanbul’a geldik. Birgünde. Sabah geldik uçakla. Evi bulduk, tuttuk, kontratı imzaladık, döndük. Ondan sonra taşınma işlemlerini ayarladık falan sonra istanbula gelince de ben her zaman şeyi söylüyorum. İstanbul durursan seni ezer ama çok çalışırsan çok koşturursan alın teri ve emek harcarsan İstanbul karşılığını veriyor. O yüzden gerçekten İstanbul’a geldikten sonra çok çalıştık. Hiç durmadık. Zaten bir kere haberci olmak-haberci eşi olmak ikisi de kolay olmayan şeyler. Çünkü haberciysen eğer ne zaman nereye ve ne kadar süreyle gideceğin hiç bir zaman belli değil. Biz çok yaşadık. Mesela bizim eve hırsız girmiş eve gelmişiz kapı açılmış kurcalanmış ama Fatih’in Isparta’ya gitmesi lazım. Yapacak bir şey yok. Bunları yaşamak zorundasın. Yüzük almaya gideceksin evlenmeden önce. Aynı zamanda fatihin bir habere gitmesi gerek. Gidecek yani o haberciyse sen de haberci eşi olarak bunları ‘evet olabilir’ diye karşılaman lazım. İstanbul’a gelince biz bazen gerçekten birbirimizi görmeden çok yoğun çalıştık , koşturduk. Hala da öyle hala da durmadı. İstanbul böyle bir yer. Fakat belki yaşlarımızın, belki İstanbul’un özelliği… Nedir bilmiyorum ben İstanbul’da yaşamayı seviyorum. Bir sürü şey kattı bana. Belki bu yine İzmir’de de olacaktı bilmiyorum bu yaşlada alakalı da birşey ama istanbulda yaşamayı seviyorum açıkcası. 24 saat yaşıyor. Fotografa burada başladım, bu pazarlama yol arkadaşı dediğim işe burada başladım, rüzgar sörfüne burada yaşarken başladım. Ondan sonra koçluğa burada başladım. Hayatıma kattığım kitabı burada çıkardım. Belki bunları yine hayatımda yapacaktım ama İstanbul faktörü var. O yüzden ben İstanbul’u seviyorum.

Bu kadar koşusturmanın içerisinde kendinize, birbirinize vakit ayırabiliyor musunuz? Ayırıyoruz. Fatih’in sabah haberlerine geçmesi ile birlikte düzenli bir hayatımız oldu aslında. Çünkü onun öncesi haberci iken dediğim gibi bazen eve uğramadan gider, 45 gün gelmezdi. Bazen eşyalarını kargoyla gönderdiğim olurdu. Şimdi Çalar Saat’e başlamasıyla birlikte artık hafta içi – hafta sonu sadece Çalar Saat dönemi çalışıyordu. Saati başka çalışıyordu yani. Gece yarısı ben uyurken gidiyordu. Gündüz gelip ben dışarda çalışırken o biraz uyuyordu. Sonra tekrar çalışmaya başlıyordu. Ama yine de saatleri belli, hafta içi hafta sonu belli. Dolayısıyla sadece hafta içi çalışır, hafta sonu tatil yapar hale geldik. Haber muhabiriyken böyle birşey yoktu. Hafta sonu da çalışıyordu o zaman. Biz her zaman içinde kendimize mutlaka zaman ayırıyorduk. Şimdi tabi hafta sonları birbirimize daha fazla zaman ayırabiliyoruz. İşte küçük seyehatlar yapıyoruz. Fotograf için ya da mutlaka haftada birgün dışarıda böyle keyifli bir yemeğimiz vardır. Birlikte konserlere gideriz, tiyatrolara gideriz sinemalara gideriz yada gideriz. Mesela bağdat caddesinde banklara otururuz. Böyle trafiğin içerisinde gelen geçen insanları izleriz. O bankta oturmak bile hoşumuza gider. Elimize bir kahve alırız ya da gideriz Suadiye’de sahilde orada çimlerin üstünde bizim arabada seyyar koltuklarımız var. Oraya gideriz, o koltuklarımızı açarız, oradan simit alırız. Çay, kahve…. Huzuru nerede buluyorsak orada kendimize sürekli yapacak hoş vakit geçirtecek şeyler buluruz. Evde kitap okuruz…

İnsanların Fatih Portakal diyince aklına; aklınızdan geçen ama söylemeye korktuğunuz şeyleri bir haber arasında hemen aklına geldiği anda söyleyebilen biri geliyor. Aklındaki doğruları dışa vurabiliyor. Evde de mi böyle, özel hayatında? Yoksa sadece ekrana özel bir kişilik mi bu? Yok yok her zaman böyle. Hatta ben bazen dur Fatih bu kadar çok soru sorma. Bir dakika bir dakika seyirci değilim senin eşinim diye belirtmek zorunda kalıyorum… Tabi bir haksızlık varsa hele o hemen tepkisini koyar. Bir de Fatih gerçekten insan ilişkileri kuvvetli bir insan ve ben ona derim sen birisine baktığın zaman zızt zızt MR çekiyorsun. Karşıdakini hemen gerçekten anlar.

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır sözünü de doğruluyor ilişkiniz biraz… Estafurullah. Yan yanayız biz. İkimiz de başta da söyledim onurumuzla inandığımız şeyleri yapıyoruz ve inandığımız şeyleri söylüyoruz. Bu Fatih’in tabi meslek olarak da daha ön planda olduğu için daha kolay algılanmasını insanlar tarafından doğal karşılanmasını ve sevilmesini de sağlayan bir şey. Fatih rol yapan birisi değil hani ekranda neyse doğal hayattada öyle dışardada öyle yolda yürükende öyle o hayatını değiştiren ya da ekrana çıkınca bir ekran kıyafeti giyip ekranda rol yapan biri değil. En başta ben kabul etmem bir kere Fatih Portakal ekran önünde, gündemde olan biri ve bunun biraz da magazinsel boyutu var. Dışarı cıktığınızda gelen tepkiler nasıl? Ekranda görünme oranı ve kariyerinde ilerledikçe daha fazla ınsan Fatih’i bir çırpıda ilk görüşte tanımaya başladı. Evet muhabirken de tanıyan olurdu ama böyle biraz benzetirlerdi. Aa o mu? O mu? Çoğunluk tanımazdı. Şuan dışarı çıktığımızda ilk bakışta hemen tanıyanlar var. Fakat işin güzel tarafı ınsanlar Fatih’e hemen Fatih Abi diyorlar ya da oğlum diyolar. Çoğunlukla insanlardan duyduğum şey evimizin oğlusun işte Fatıh Abi… Mesela yeni tanışmışız; bana Armagan Hanım diyor ama Fatih’e Fatih Abi diyor. O’nu o kadar ailesinden kabul etmiş ki işte sen benım 3. oğlumsun diyor. Evimin oğlusun diyor. Kamyonla diyelim ki birisi geçiyor. Kamyonun sürücüsü Fatih Abi diye sesleniyor arabadan; Fatih ona eyvallah diyor. Güzel birşey bu. Peki siz günümüz siyaseti hakkında ne düşünüyorsunuz? Fatih Bey’le bu konuda tartışıyor musunuz hiç? Çok tartışırız hatta bazen ben sıkılırım. Mızıkçılık bile ederim benim fikrimi kabul etmediği zaman. Öyle şeyler olur fakat ben artık son dönemde özellikle siyasi gündeme girmiyorum. Ben artık televizyon bile izlemiyorum. Sadece evdeysem eğer Fatih’i açıyorum. Onun haricinde şuan olduğu gibi sadece radyo dinliyorum. Çünkü özellikle siyasilerin televizyonlarda aynı yalanları söylemesi, bu kavgalar, bu gürültüler bu insanlık onuru açısından bence güzel şeyler değil. Ben bunların içerisinde, bu girdabın içerisinde boğulmaktansa kendi adıma birşeyler üretirim ve üreten insan kuvvetlidir diyorum.