Kendisi her daim ideallerinin ve onurunun peşinden eşiyle birlikte el ele koşmuş bir vatandaş. Onu özel kılan tüm yeteneklerinin yanında Fox Tv Ana Haber spikeri “ailemizden biri” Fatih Portakal’ın eşi olması…

Onun adını ilk kez Fatih Portakal’dan duyduk ekranlarda. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli için sarfettiği “Sen aile ne demek bilmezsin. Senin çocuğun yok ki” sözlerine ne kadar üzüldüğünü milyonlar önünde anlattı Fatih Portakal.

Ama Armağan Portakal’ı tanıdıkça, onunla konuştukça anladık ki kocaman bir dünyası var. Kurumsal hayatın tüm stresinden kaçmak için kendi freelance işini kurmuş, pazarlama sektörüne yeni bir kimlik kazandırmak için adımını atmış ve başarılı da olmuş bir kadın. Profesyonel koçluk, rüzgar sörfü, yardım organizasyonları… Herşeye vakit ayırabiliyor… Başarılı erkeğin “yanındaki” başarılı kadın Armağan Hanım’a merak edilen herşeyi sorduk;

Pazarlama için çok farklı birşey kol oluşturmuşsunuz olaya farklı bir pencerenden bakıp “yol arkadaşım” diye tabir etmişsiniz. Bunu ev ortamından gerçekleştirmek biraz zor olmuyor mu? Markalara destek olmak, marka yaratmak ya da tanıtmak home office olarak yapılabilir mi? Aslında şöyle şimdi ben pazarlama adına çok farklı birşey yapmadım. Normal pazarlama tecrübelerimi farklı bir yöntemle insanlara sunmaya başladım. Bunun adı pazarlama yol arkadaşlığı. Ben artık hiç bir şirketin bordrolu elemanı olmadan, onların organisazyonunda olmadan dışardan sanki sanal bir pazarlama departmanı gibi çalışıyorum. Sorumluluklarını alıyorum.

Bir danışman gibi değilim ben. Belli zamanlarda gidip; belli görüş teastisinde bulunup geri dönmüyorum. Birfiil onların pazarlama departmanı oluyorum. Çünkü o firmaların genellikle pazarlama departmanı olmuyor. Onların dışardan bir çalışanları olması da çok işlerine geliyor. Hem tecrübeye ulaşıyorlar hemde çok büyük süreklilik arz eden bir mali yük omuzlarında olmuyor. Çünkü bordrolarında değilim. Daha rahat gibi görünsede mesuliyeti daha fazla bir yöntem. Birde aynı anda birkaç tane işle uğraştığınız için de aslında bazen çok keyifli bazen çok stresli olabiliyor.

Ama neticede benim kendi bağımsızlığım elimde olduğu için bir kurumsal çatı altında olmadığım için bu beni çok mutlu eden birşey. Ben kurumsal hayattan çıkarkan pazarlama direktörüydüm. İstifa edip dışarı çıktığım zaman o özgür hayatın içinde küçüçük bir balık olduğumu fark ettim. Fakat kocaman tertemiz okyanusta olmanın değerini çok iyi biliyorum o yüzden bu bağımsızlık güzel birşey. Pazarlama, satış, marka yönetimi gibi stresi yüksek düzeyde olan bir iş kolunu keyifli hale getirdiğinizi söyleyebilir miyiz?

Yaşam koçluğu değil mi bu? Yaşam koçu değil. O çok iddali. Hayatında ufak ya da büyük farketmez bir değişim yaratmak isteyen ama bu konuda da yanında bir yol arkadaşı arayan insanlara destek vereceğim. Onlara profesyonel hangi alanda istiyorlarsa o alanda bir koçluk yapmaya çalışacağım. Çok yeni daha bu hafta aldım sertifikamı.

Evet. Ben bir risk aldım. Sistemin dışına çıktım. Ama hiçbir zaman pişman olmadım. Belki de bu iş hayatımda verdiğim önemli ama güzel kararlardan birtanesi oldu. İstifa etmekle sıfıra vurduk Fatih’le ikimiz. Ondan sonra birden bire bir gelir kaybınız oluyor. Ama bir taraftan da bir sürü alışveriş yapmışsınız. 8 ay boyunca devam eden kredi kartı borçları falan oluyor

Riski almaya değermiş. O yüzden ben hiç bir zaman pişman olmadım, beni ruhen zenginleştiren birşey oldu. Bir sürü farklı sektörlerle çalışma imkanım oldu. İstanbul’a gelince hizmet veren tarafına geçtim. Dolayısıyla burnumu sürte sürte bir sürü yeni şey de öğrendim. Daha da devam ediyor. Şimdi bir de profesyonel koçluk sertifikası aldım. Eğitimlerine gittim bir de onu ekledim şimdi.

Aklınızı çelen bir nokta olmadı mı? “İşte bu evleneceğim adam…” Tamamen akışında mı gitti? Yani akışında gitti. Ama bir de şöyle bir şey var mesela. Tanıştıktan sanıyorum 1,5-2 ay sonra bir bayramdı. 10 günlük tatildi. Biz o zaman hiç görüşmedik. Ama kendimi sürekli Fatih’i düşünürken buldum. Şimdi olsaydı buna gülerdi, şimdi olsaydı o buna böyle bir şey söylerdi falan. O zaman işte “aa” dedim. Fatih içimi ısıtan biridir benim. Çok güvendiğim… Onu düşündüğüm zaman içim ılık ılık olur. Sırtımı güvenle yasladığım o hissi verir.

Ne gibi zorluklar yaşadınız yaşam hakkında “İstanbul’a geldik” dediniz, “Sıfırı gördük” dediniz. Bu zamanlarda birbirinize nasıl destek oldunuz? Biz istanbul’a gelme kararını çok kısa bir sürede aldık. Hatta gelmeseydik o dönemlerde bir balık restoranı açma projemiz vardı harıl harıl. Aslında fikren ona hazırlanıyorduk ve bir sürü ön çalışmalarını, maliyetlerini yaptık. Dükkan bulmuştuk. Onlar varken kanal d’den Fatih’e teklif gelince dedik ki biz yaşımız müsait restoranı ilerde emekli olunca da açarız. Ama İstanbul’u bir deneyelim. İlerde sonra ah niye gitmedik demeyelim dedik ve kabul ettik. 1 hafta sonra İstanbul’a geldik. Birgünde. Sabah geldik uçakla. Evi bulduk, tuttuk, kontratı imzaladık, döndük. Ondan sonra taşınma işlemlerini ayarladık falan sonra istanbula gelince de ben her zaman şeyi söylüyorum. İstanbul durursan seni ezer ama çok çalışırsan çok koşturursan alın teri ve emek harcarsan İstanbul karşılığını veriyor. O yüzden gerçekten İstanbul’a geldikten sonra çok çalıştık. Hiç durmadık.

Zaten bir kere haberci olmak-haberci eşi olmak ikisi de kolay olmayan şeyler. Çünkü haberciysen eğer ne zaman nereye ve ne kadar süreyle gideceğin hiç bir zaman belli değil. Biz çok yaşadık. Mesela bizim eve hırsız girmiş eve gelmişiz kapı açılmış kurcalanmış ama Fatih’in Isparta’ya gitmesi lazım. Yapacak bir şey yok. Bunları yaşamak zorundasın. Yüzük almaya gideceksin evlenmeden önce. Aynı zamanda fatihin bir habere gitmesi gerek. Gidecek yani o haberciyse sen de haberci eşi olarak bunları ‘evet olabilir’ diye karşılaman lazım. İstanbul’a gelince biz bazen gerçekten birbirimizi görmeden çok yoğun çalıştık , koşturduk. Hala da öyle hala da durmadı. İstanbul böyle bir yer. Fakat belki yaşlarımızın, belki İstanbul’un özelliği… Nedir bilmiyorum ben İstanbul’da yaşamayı seviyorum. Bir sürü şey kattı bana. Belki bu yine İzmir’de de olacaktı bilmiyorum bu yaşlada alakalı da birşey ama istanbulda yaşamayı seviyorum açıkcası. 24 saat yaşıyor. Fotografa burada başladım, bu pazarlama yol arkadaşı dediğim işe burada başladım, rüzgar sörfüne burada yaşarken başladım. Ondan sonra koçluğa burada başladım. Hayatıma kattığım kitabı burada çıkardım. Belki bunları yine hayatımda yapacaktım ama İstanbul faktörü var. O yüzden ben İstanbul’u seviyorum.