HAYATI BİRDEN DEĞİŞTİ! GÜZEL OYUNCUDAN ŞOK AÇIKLAMALAR! "BAZILARI OYUNCULUK ADI ALTINDA..."
İki sezondur ilgiyle izlenen atv'nin dizisi Kara Ekmek'in Mine'si Elifcan Ongurlar, "Bazıları oyunculuk adı altında, şan, şöhret, paranın peşinde. Burası bu kadar kolay bir sektör değil." diyor
Cam gibi mavi gözleri olan, pırıl pırıl bir genç kız Elifcan Ongurlar... Topu topu bir film, iki dizilik bir geçmişi var bu piyasada. Ama ilk ve tek sinema işinde umut vaat eden oyuncu seçilecek kadar hızlı bir giriş yaptı sektöre. Ardından Kayıp Şehir'deki rolüyle dizi izleyicisinin de alkışını aldı. Şimdilerde atv'de yayınlanan Kara Ekmek'te oynuyor, emin adımlarla yoluna devam ediyor. En büyük destekçisi İzmir Devlet Opera Balesi'nden emekli bir dramaturg olan babası. İzmirli Elifcan henüz 22 yaşında. Milli takımda yer alacak kadar iyi bir tenis oyuncusuyken, asıl oynamak istediği yerin setler olduğunu keşfeder... Yönetmen İsmail Güneş'in bir gazeteye verdiği röportaj Elifcan'ın da hayatını değiştirir... Güneş röportajda; Ateşin Düştüğü Yer isimli filmi için başrolü oynayacak kızı bulamadığından yakınır... Bu röportajı İzmir'deki evinin balkonunda okuyan Elifcan, kısa süre sonra Güneş'in filmi için aradığı Ayşe rolünü kapar... Oyunculuğu kafasına koyan Elifcan, İsmail Güneş'e fotoğraflarını gönderecek ve kendini bu rol için uygun olduğuna ikna edecek kadar özgüvenli bir kız... Ve yolu açılır... Geri kalanını Elifcan Ongurlar'ın cümleleriyle aktaralım; - Tenis milli takımında parlak geleceği olan biri neden oyuncu olmak ister? - 10 yaşımda anneme ve babama "Oyuncu olacağım" dedim ve o zamandan beri başka bir alternatif düşünmedim aslında. Üstelik o dönem milli takımda oynayan bir tenisçiydim. Spor kariyerim gayet iyi gidiyordu ama aklım oyunculuktaydı. Ama milli takıma girerken bile, "Yurtdışında oyunculuk okurum ve tenis bana burs imkanı sağlar" diye düşünüyordum. Yurtdışında okuyamadım ama oyunculuk eğitimi aldım. Artık her oynadığım karakterde, aldığım her güzel övgüde, hatta her eleştiri de "İyi ki oyuncu olmuşum" diyorum. Bu iş beni her an iyi hissettiriyor.
- Oyunculuk piyasasına adım atmak için izlediğiniz yol da ilginç... Bir yönetmene fotoğraf göndermek cesaret ister... Özgüvenli biri misiniz? - Evet. Bir yerden başlamam gerekiyordu. İzmir'de evimizin balkonunda o gazeteyi okudum ve harekete geçip, şansımı denemek istedim. Babamla önce araştırdık aslında. Özgüven konusuna gelecek olursak, sanırım bu tenisin bana kattığı bir his. 10 yıl tenis oynadım ve onlarca turnuvaya gittim, bir sürü insanın karşısında olunca o özgüven kazandım sanırım. Hayalim hep bu yönde olduğu için, ilk işimde "Bu benim mesleğim artık" dedim. Zaten ilk rolümle umut vaat eden oyuncu seçildim. Çok film izleyen biriyim. Gözlem yaparım, bunun katkısını gördüm ilk film tecrübemde... Bunun yanında da yetenek de var sanırım. - Sizin hikayeniz de birçoklarınınki gibi... Herkes oyuncu olmak istiyor. Bu kadar kolay mı bu işler? - Oyunculuk piyasası çok şaşalı görünüyor. Bunu çok içten istemek ve ciddi çaba sarf etmek gerekiyor. Bazıları oyunculuk adı altında, şan, şöhret, paranın peşinde. Bu kadar kolay bir sektör değil. Herkesin bölüm başı inanılmaz paralar aldığını sanıyorlar. Bu işte yavaş yavaş yükselebilirsiniz. Çok da riskli bir iş. Birçok insanın hiçbir şey yapmadan oyuncu olabilmesinin sonuçları bunlar. İnsanlar görüyor ve "Neden ben de olmayayım?" diyor. Benim çok yetenekli, eğitimli ama işsiz arkadaşlarım var. Hatta geçenlerde biriyle karşılaştım, "Garsonluk yapmaya başladım" dedi. Hamlet oynayan biri bu. Bu isimlerin önü açılmalı, ün derdine düşenlerin değil. Körü körüne oyuncu olmak isteyenler genellikle kadınlar oluyor. Bir kaçış noktası gibi. Hayatından, yaşadığı ortamdan çıkmanın, yırtmanın motivasyonu bu.
İŞ TUTMAZSA YIKILMAM - Bu kadar çok oyuncunun olduğu bir ortamda kendinizi nasıl farklılaştırmayı planlıyorsunuz? - İlk zamanlarda hep hayal kurardım. Ama bu sektöre girdikten sonra emin adımlarla anı yaşıyorum. Sürekli hayal kurduğunda olmuyor çünkü... Bazen gerçekçiliği olmayan hayaller de kurdum. Sonrasında yakın geleceği düşünerek hareket etmeye karar verdim. Anı yaşayarak, emin adımlarla, mantıklı kararlar vererek ilerleyeceğim. İşin doğasında reddedilme var, benim yaptığım işin de tutmadığı olacak ama yıkılmayacağım. - Genelde nasıl karakterler yakalar sizi? - Her senaryoda karaktere dair sevdiğim sahneler olur benim. O karakteri sesli okurum ve hissederim. O beni iyi hissettiriyorsa, etkilenirim. Dizi üzerinden konuşursak; karakterin bana ne katacağını, Elifcan Ongurlar'ı insanlara nasıl göstereceğini düşünüyorum. Sinemada tamamen karakteri beğenip, "İnsanların benim hakkımda ne dediği önemli değil" diye düşünebiliyorum. Ama dizide çok göz önündeyiz ve nasıl algılandığı önem kazanıyor...- Babanızın sanatçı olması ne katkı sağladı? - Bir kere korkmadan girdim bu işe. Çok büyük bir sektör ve insanın gözünü korkutabiliyor. Ben korkmadım, arkamda kapı gibi bir baba vardı. İş anlamında her zaman desteğini bildiğim için, karar vermem kolaylaştı. Her şeyden önce, teklif edilen bir senaryoyu işi bilen bir adama okutuyorum, o da babam. İyi-kötü her şeyi söyleyebilecek biri. - Seyirci nabzını tutabilir mi babanız? Yani "Bu iş tutar, tutmaz" diyebilir mi? - İşin o tarafında tahminleri çok tutmayabiliyor. Senaryonun iyiliği, kötülüğü, yazım şekli anlamında fikir veriyor. Türkiye'de neyin tutup, tutmayacağını tahmin edebilecek bir kişi yok bence. Artık muhteşem bir şey beklemeden, seni bir yerden yakalayan bir proje çıkıyorsa, onun peşinden devam etmek gerekiyor. GÖZÜNÜN İÇİ GÜLEN BİRİYİM - Karşıyakalı olmak ne katar bir insana? - Özgüven, mutluluk, huzur ve vicdan katar... Ve sıcakkanlıyızdır. İzmirliler biraz cool'dur... İstanbul'daki gibi ünlü birini görünce büyütmezler.
- İstanbul zor geldi mi? - İzmir'de insanlar biraz daha güler yüzlü... Evden dışarı çıktığımızda, yoldan geçerken "Günaydın" deriz birbirimize... İstanbul'da bu çok olmuyor. Çünkü mahalle kültürünü kaybediyoruz İstanbul'da. O sıcaklık kayboluyor. Çok fazla bir şeye ihtiyacımız olmaz biz İzmirlilerin, çok beklentimiz yoktur. Mutluyuz, rahatız, hayatımız düzenli gidiyor diye seviniriz. Hayatla ilgili ekstra kurcalayacak şeyler aramayız. Beklenti az olunca, sıkıntı, dert azalıyor. - Dizi, sinema hangisi favorin? - Diziyi para kazanmak için yapıyorum ama çok eğlenerek ve keyifle yapıyorum. Orada iyi ilişkiler içinde olmak çok önemli. Benim işim motivasyon, onu düşürecek bir şey yapmamak lazım. Sinemanın tadı ise başka. "Ben şimdi oyunculuk yapıyorum" gibi hissetiriyor. - En yakın arkadaşına "Elifcan nasıl biridir?" diye sorsam, ne der? - "Gözünün içi güler" der. Bardağın hep dolu tarafını gören biriyim. Negatif olursam, çekiyormuşum gibi düşünürüm. - Göz önündesiniz, güzelsiniz... Tanışmak için çaba sarfedenler oluyor mu? - İki gün önce, tanımadığım biri aradı ve arkadaş olmak istediğini söyledi. Telefondan anladığım kadarıyla yaşı da büyüktü. "Ben bir vatandaşım, arkadaş olamaz mıyız biz" dedi. Böyle birkaç şey yaşadım. Bir mekanda da tanışmak için gelen kişiyi kibar bir şekilde geri çeviririm, gider. Ama gerginliğimi suratımdaki ifadeyle hissettiririm. - İlişkiler konusunda nasıl bir tarzınız var? - Burnu havada biri değilim. Ortada bir aşk varsa teslim olurum. - En çok neye para harcarsınız? - İstanbul'da en fazla para harcanan şey kira. Oyuncuyuz, bakımlı olmak zorundayız. Bakımlı olmayı seven biriyim. Tüm bunlar para gerektiren şeyler. Para geliyor ve nereye gittiğini anlamıyorum.